Doğanın kendisi kapitalist değildir…
Mevsimler birbirini izler ama hep aynı mevsime yeniden gelinir. Çiftçi, baharın tekrar gelmeyeceğinin endişesini duymaz. Mevsimlerin birbirini takip edeceği ne kadar kesinse, hasat zamanının geleceği de bir o kadar kesindir...
Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’a göre, zamanın toplumsal bir karakteri vardır ve kültürden kültüre farklı biçimde kavranır.
Fransa’nın yakın zamana kadar sömürgesi olan Cezayir üzerine ikinci dünya savaşı sonrasında yaptığı sosyolojik çalışmalar, böyle düşündürür Bourdieu’yu…
Özellikle doğrudan eyaleti haline getirmediği ve özel kültür politikaları yürütmediği bölgelerde yaşayan Cezayirli köylülerin, kapitalist ekonominin para, faiz gibi temel araçlarını benimsemediğini ve uzak durmaya çalıştığını tespit ettikten sonra…
Çünkü ‘zamansallık’ ile kurdukları geleneksel ilişki biçimleri vardı.
Geleceğin şimdiki zamanda mevcut olduğuna inanıyorlardı…
Geleceği belirsiz olarak algılayan, aynı nedenle geleceğe kaygıyla bakan batılı ve kapitalist akıldan farklı olarak, Cezayirli geleneksel köylülerin hesaplamaları, geleceğin şimdiki zamanda zaten mevcut olduğu fikrini esas alır.
Bu aslında tarımsal faaliyet içindeki köylülerin zaman algısının, mevsimlerin döngüsel hareketi ile şekillenmesinin bir sonucudur.
Mevsimler birbirini izler ama hep aynı mevsime yeniden gelinir. Çiftçi, baharın tekrar gelmeyeceğinin endişesini duymaz. Mevsimlerin birbirini takip edeceği ne kadar kesinse, hasat zamanının geleceği de bir o kadar kesindir.
Eğer bir doğal afet olursa, hasadın kaybını engellemek ise zaten mümkün değildir.
Çiftçi bugün ekimi nasıl yapacağını dert eder, yarın hasadın nasıl olacağını. Hasadın verimli geçip geçmeyeceğini ise doğa ya da Takdiri İlahi tayin edecektir. Öyleyse günü gününe yaşamak, en doğru yaşam biçimi olarak görünür geleneksel çiftçiye.
Bu durum, ekonomistlerin “rasyonel” ve “hesapçı” ekonomik davranma eğiliminin doğada olmadığını gösterir Bourdieu’ye.
Doğanın kendisi kapitalist değildir…
Banka ve mudileri…
Yine aynı dönemde gerçekleştirdiği “banka ve mudileri” araştırmasında da Bourdieu, aynı kavrayışını muhafaza edecektir.
Bu araştırma sırasında, o dönem için henüz yeni bir olgu olan tüketici kredilerinin verilmesi sırasında banka müşterilerinin şiddetli bir kaygıya kapıldıklarını gözler.
Buna neden olan şey ise mudilerin kredi sistemi hakkındaki bilgi eksikliğidir.
Öte yandan banka mudilerinin kredi alırken yaşadıkları kaygı, ait oldukları toplumsal grup ve kültürel alışkanlıkları ile de doğrudan ilişkili olarak artmakta veya azalmaktadır.
Kapitalizmin atağa kalktığı o yıllarda görülen o ki, dönemin kültürel değerleri ve benimsenmiş olan ahlak, tüketim toplumu olmaya karşı bir direnç sergilemektedir.
Davranış eğilimlerinin oluşmasında “toplumsal” ve “kültürel” mekanizmalar devrededir.
Şimdilerde eriyip giden toplumsal ve kültürel mekanizmalar…