Cazibe tuhaf şey!
Gören ‘vaay’ desin, sadece onda bulunsun, başka kimseler sahip olamasın, bakanlar küçük dillerini yutsun... Eşi benzeri bulunmayan hatunlar veya cebi dolu zenginler yanda taşınsın…
Çeşitli insanlara sormuşlar: “Nelere sahip olmak seni mutlu eder?”
Verilen çoğu cevabın arkasında aşağı yukarı aynı “derin” duygular olduğundan, buraya özetleyerek alıyorum… İşte mutluluğun özet listesi:
- Bahçeli, havuzlu, jakuzili, otoparklı, manzaralı, aidatsız, masrafsız; görenin “vay eve bak, ev değil şato mübarek” diyeceği bir ev.
- Madem lüks evimizde güzel bir otoparkımız var, boş kalmamalı. Eve yakışan arabam da olmalı. Son model spor araba beni mutlu eder. Ama öyle bir araba olacak ki, dünyada sadece bende bulunacak. Bu arabayı üreten fabrikayı üretimden sonra yakacaklar, ki aynısından başka bir tane daha üretemesin. Öyle dört kapılı, çift kapılı, tek kapılı da değil. Hiç kapısı olmasın arabanın. Olmadı bagajdan girer, koltukları yatırıp girerim içine, önemli olan hiç kimsede olmayan uçuk bir model olsun, görenler küçük dilini yutsun, 'Allah'ım benim niye yok, biz insan değil miyiz?' desin.
- Süper lüks bir evim, ultra lüks bir arabam var ama 'Evlen de evlen' diye tutturan bir sürü de akrabam var, yani mutluluk bana haram. Bu baskıyı üzerimden atmadan mutlu olmam imkansız. Allah kimseye “evlensene!” diye tutturan akrabalar vermesin...
Ama o eve, o arabaya, öyle normal bir insan evladıyla evlenmek de yakışmaz. Dünyada eşi benzeri olmayan biri olmalı…
Demek ki neymiş? Mutluluğun altın anahtarı, diğerlerini kıskandırmakmış.
Başkalarının kıskançlık duygularıyla beslenerek kendini ayrıcalıklı hissetmek, mutluluk için birinci koşulmuş...
Gören ‘vaay’ desin, sadece onda bulunsun, başka kimseler sahip olamasın, bakanlar küçük dillerini yutsun... Eşi benzeri bulunmayan hatunlar veya cebi dolu zenginler yanda taşınsın…
Mutlu olmak kolay şeymiş!
Evlilik Dolabı…
Evlilik hayatının erkekler için sadakat, kadınlar için kıskançlık problemini ele alan, seyircinin gözü önünde bunu oldukça nazik ve esprili bir dille ortaya koyan “Evlilik Dolabı” isimli tiyatro oyunu, cazibe karşısında insanın zayıflığını anlatır.
Türkiye’de ilk kez 1960 yılında, Pangaltı Altı Tiyatrosu’nda oynandı.
Birbirini gerçekten seven ve çok iyi anlaşan yüksek eğitimli karı-koca, evliliklerinin selameti için birbirlerine anlamsız kıskançlıklar yapmama sözü verirler.
Akabinde ise olay şöyle gelişir…
Evlerinde bir müddetliğine misafir kalan genç İvga, dişi mi dişi, bir İsveç güzelidir. Adamın bir meslektaşının kızı olan İvga’nın tek gayesi, hayranı olduğu profesörden çocuk sahibi olmaktır. Kendi güzelliği ile onun zeka dolu genlerinden doğacak çocuğun, hem güzel hem de dahi olacağına şiddetle inanmaktadır. Oyunun muhtelif yerlerinde niyetini profesöre açık açık söyler:
- - Sizden çocuğumun babası olmanızı istiyorum.
- -Çocuğunuzun?
- -Evet, çocuğumun…
- -Anlamadım, bir çocuğunuzun mu olmasını istiyorsunuz?
- -Evet, sizden bir çocuğum olsun istiyorum.
- -Eee, nasıl olacak bu iş?
- -Bir gece beraber oluruz, olur.
İvga, gayesine ulaşmak için tüm cazibesini kullanır. Kadınca cilveler, işveler, evde bornozla yarı çıplak dolaşmalar gibi ısrarlı yaklaşımları etkisini göstermeye başlayınca da, karı-koca arasında kıyametler kopar… Verilen sözler taraflarca unutulur, kavgalar, falan filan…
Cazibenin çekim gücü...
"Kız olmayı kabul ederim…"
Yolun kenarına park edip arabamdan inerken, ansızın bir Ferrari, motor homurtusuyla biraz da otoparkçı gencin üzerine üzerine giderek gazı kökledi. Ve müthiş bir gürültüyle gözden kayboldu. Otoparkçı genç adam kendini yana doğru atarken, bir yandan da hayranlıkla söyleniyordu: “Abi ne arabalar var ya, di mi?”
“Evet, öyle” dedim: “İnsanlar arabalarıyla hava atmayı çok sever oldular, saygı falan kalmadı.”
“Olur mu abi” dedi. “Bu araba bende olsa, ben de aynısını yapardım, fiyatı 25 milyon. Sadece yanda oturmak için kız olmayı dahi kabul ederim.”
Şaştım kaldım…
Cazibe tuhaf şey...
Bırakın kimya bozmayı, cinsiyet bile değiştirtiyor...