Ana akım medyanın yerini Youtube mi alıyor?
PayPal çalışanı üç gencin 2005’te Amerika’da kurduğu Youtube, tüm dünyada ana akım medyanın anlı şanlı TV kanallarına adeta kafa tutuyor.Video paylaşımı amacıyla kurulan Youtube, bugün artık bir video barındırma sitesinden çok daha öteye geçmiş durumda...
Popülerliği son dönemde bir hayli artan Youtube, karantina günleri dolayısıyla benim de yakından ilgilendiğim bir mecra oldu... İçinde neler yok ki? Bir televizyon kanalında izlediğiniz içeriklerden çok daha fazlası var... Politika, ekonomi, spor, magazin, moda, otomobil, oyun, müzik, eğlence, yemek, belgesel ve daha isimlerini tek tek sayamayacağımız pek çok konu... İlgi alanlarına ve zevklerine göre herkese hitap edebilen bir mecra olan Youtube, kişilere dilediği içeriği bilgisayardan ya da mobilden zaman ve mekân fark etmeksizin özgürce izleme imkânı sunuyor. Yani televizyondaki gibi, birilerinin size dayattığı ve dakikalar süren reklamlarla sinir sisteminizin yıprandığı yapımları izlemek zorunda kalmıyorsunuz.
Gelelim Youtube’ın ana akım televizyon kanallarında olmayan başka bir özelliğine...
Youtube size para da kazandırabiliyor. Youtube’un bir video paylaşım sitesi olmasından dolayı siz de kendi kanalınızı açabiliyor ve yayın yapabiliyorsunuz. Kanalınızdan kalabalık kitlelerin ilgisini çekebilecek içerikler paylaşmanız durumunda belli kriterleri sağlamanız durumunda reklam geliri elde edebiliyorsunuz. Dolayısıyla Youtube’un bu özelliği, onun televizyon kanallarından bir adım daha öne çıkmasını sağlıyor.
Karantina günleri dolayısıyla pek çok kişi gibi ben de Youtube’da epey vakit geçirdim. İlgi alanıma giren haber, belgesel, siyaset, otomobil, gezi ve siyaset gibi pek çok alanlarda yayın yapan çok sayıda kanala abone oldum. Gelen bildirimlere göre günün belli saatinde Youtube’a girerek bu kanalları izliyor ve ana akım medyada yayın yapan televizyon kanallarına göre büyük zevk alıyorum. Neden? Çünkü seçtiğim içerikleri ve seçtiğim kişileri, istediğim bir zaman diliminde ve istediğim yerde izliyorum da ondan...
Tabii ki buradan önemli bir uyarıda da bulunmak gerekiyor... Youtube’da içerik seçme anlamında bir sorun yok, ancak kişileri seçerken çok titiz davranmanız gerekiyor. Seçtiğiniz kişi yakından tanıdığınız, paylaştığı içeriklere ve bilgilere güvendiğiniz bir kişi ise bir sorun yok. Ancak, sansasyonel başlıklarla sizi kanalınıza çekmeye çalışan ve asılsız bilgilerle sizin algılarınızla oynayan bir içerik paylaşımcısı söz konusu ise uzak durmanızı tavsiye ederim.
Biraz da Youtube’da kimler varmış o konuya girelim... Benim gibi gündemden kopamayan ve haberle iç içe olan bir kişi için Youtube adeta derya deniz bir durumda... Maalesef bendeniz Youtube’da kendime bu kadar çok hitap eden içerik üreticisinin varlığını yeni keşfetmiş olmaktan dolayı büyük üzüntü duyuyorum. Kimler mi var? Murat Yetkin, Ruşen Çakır, Ünsal Ünlü, Sabahattin Önkibar, Murat Muratoğlu, Atilla Yeşilada, Özgür Demirtaş, Erol Mütercimler, Emre Alkin ve daha niceleri Youtube’da... Fart etmişseniz ismini belirttiğim bu kişilerin hepsi de kendi alanında uzman kişilikler olmasına rağmen ortak özellikleri ana akım medyada görünürlüklerinin neredeyse çok az olması... Sadece bu isimlerin yorumlarını izlemek için bile Youtube televizyon kanalları için önemli bir alternatif olarak görülebilir.
Şimdi sizlere Youtube’a ilişkin bazı istatistikler vereceğim...
*Her ay 1,9 milyar kişi Youtube’u ziyaret ediyor.
*Youtube’un günlük aktif kullanıcı sayısı 30 milyon.
*Youtube’da 1 günde izlenen video sayısı 5 milyar.
*Youtube, 91 ülkede 80 dilde destek veriyor.
* İnsanlar her gün yaklaşık 40 dakika Youtube’da vakit harcıyor.
* 18-24 yaş arası gençlerin yaklaşık yüzde 96’sı Youtube kullanıyor. Bunların büyük bir çoğunluğu ise televizyon izlemiyor.
Yukarıdaki istatistiklerle birlikte değerlendirince Youtube’un sanırım bir TV kanalından beklediğimizden çok daha ileride olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Medyada dijitalleşme tartışmaları yoğun olarak yaşanırken ve kimi kesimlerce beklenen dijitalleşmenin bir türlü gerçekleşmediği dillendirilirken Youtube bugün bize aslında medyada dijital çağın içinde bulunduğumuzu anlatıyor. Sizce de öyle değil mi?