Saat: 15:59
Diyanet TVnin yayın hayatına başlamasıyla, artık çocuklar okul öncesinde dini bilgileri çizgi filmler aracılığı ile öğrenecek. Peki, bu çocuk psikolojisi açısından ne ifade ediyor? İşte Psikolog Alanur Özalpin yanıtları
Başbakan Erdoğan’ın ‘dindar nesil’ çıkışının ardından imam hatip okullarının ‘ilköğretim’ kapsamına alınmasına kadar uzanan eğitim sistemindeki değişiklikler, ‘Diyanet TV’ ile yeni bir dönemece girdi.
TRT’nin Diyanet İşleri Başkanlığı ile imzaladığı protokol çerçevesinde artık okul çağına gelmemiş çocuklar, Diyanet TV’deki çizgi filmlerle abdest alıp namaz kılmayı öğrenecek.
Peki bu yayınlar çocuk psikoloji için ne kadar uygun? Din eğitimi nasıl olmalı ve çocuk dinle ne zaman tanışmalı? Medyaloji.net'in konu ile ilgili sorularını yanıtlayan Uzman Psikolog Alanur Özalp’a göre, din eğitiminin kararında olması gerekiyor. Erken yaşta ve yanlış verilen din eğitimi ise, sadece bilimden uzak bir Türkiye yaratmaya yarar…
Diyanet Tv ile birlikte çocukların erken yaşta dini içerikli yayınları izlemeleri sizce iddia edildiği gibi sakıncaları var mıdır?
Birincisi, din eğitiminin çok erken başlamaması lazım. Yurt dışında, Hristiyanlık’da da çocuklara çok küçük yaşlarda din eğitimi vermiyorlar. ‘Ağaç yaşken eğilir. Erken yaşta başlayalım’ gibi bir zihniyet doğru bir zihniyet değildir. Din eğitimine 12 yaşında başlanır.
Çocuklara önce bilimi anlatmamız lazım ve bilimi bilen çocuğa da dini anlatmamız lazım ki, onu doğru yapılandırsın. Din ile bilimi ayrı tutsun. Birbirinin içine sokmasın. Ve ya birbirinin içinden çıkacakmış gibi algılamasın.
Peki özellikle çocuk psikolojisinden de anlayan bir uzman olarak konuya baktığınızda sizce din eğitimi çocuk psikolojisi açısından nasıl olmalı?
Sadece kendi dinini görecek şekilde yani sadece dua ezberletmeye yönelik değil de, tüm dinleri algılayabilecek şekilde ve “Dinler neden ve ne tür durumlarda ortaya çıkmış?” şeklinde genel bir felsefe ve bütünlük içinde anlatılmalı.
Ama ortaokuldan önce Arapça duaları ezberlemeleri için çocukların zorlandığını, dili dönmediği için ezberleyemedikleri dualar nedeniyle ceza aldıklarını, hatta yerine göre dayak yediklerini bildiğimiz için, Arapça duaların ezberletilmesi de bana çok sağlıklı gelmiyor.
Ancak bildiğimiz kadarıyla Arapça dersleri çok daha küçük yaşlara çekildi şu anda ve din dersi bir seçmeli olarak görünüyor. Ancak burada da din dersi almayan bir çocuk ya da velinin dışlanması, ayıplanması, eleştirilmesi söz konusu. Onun için bir velinin bunu yapması çok kolay olmayacak. Alevi bile olsa… Alevi bir ailenin çocuğu bile farklı olduğu o dini dersleri almak zorunda kalacak.
“ÇİZGİ FİLM İLE ANLATILAN AKILDAN ÇIKMAZ”
Neden çocuk eğitimi denilince, din eğitimi konusunda olduğu gibi daha çok çizgi filmle anlatım söz konusu oluyor?
Psikolojide, çocuklara bir şeyin çizgi film olarak anlatılması çok önemlidir. Bir konuyu çizgi film ya da tiyatro biçiminde anlatırsanız, o konu çocukların aklında çok kolay kalır. Ve aklından hiç çıkmaz. O yüzden bu doğru bir yol. Bu anlamda çizgi filmleri de çok inceledim ben. Çizilen kahramanları çok çirkin, ve yaşlarından daha yaşlı, dede gibi görünen karakterler… Böyle karakterler çizerek de, çocukları ürkütmek, korkutmak hatta çocukların rüyasına girmesini sağlamak gibi bir tehlikede var işin içinde.
Burada amaç farklı tabii… Dini anlatmaktan öte siyasi bir amaç var. Ama doğru bir adım atılmadığında, oluşacak olumsuzluk bu işi yapanlara da yansır. Bu iş çizgi filmlerle yapılacaksa da, burada dinin yaptırımlarını değil de, neden ortaya çıktığını neyi anlattığını, felsefesini anlatmak gerekir. Ardından dinin yasakları ve yaptırımları söylemek gerekir.
Çoğunluk bu yönde olduğu için, bu tür gelişmeler olacak ama bir bilim insanı olarak, bunların doğru olmayan kısımlarını söylememiz gerekir. Benim bildiğim kadarıyla Arapça dersleri ilkokuldan başlayacakmış. İlkokul çocuğuna ne amaçla Arapça öğretiliyor bilmiyoruz. Çocuk İngilizce seçmek yerine Arapça seçecek mesela…
Bunlar çok planlanmış işler gibi geliyor. Çünkü Türkiye’nin bir bilim ülkesi olması engellenir bu şekilde. Türkiye geriye doğru çekilir.
“ÖNCE DİNİ ANLATIRSANIZ BİLİMİ ANLATAMAZSINIZ”
Sizce küçük yaşta edinilmiş dini bilgiler iddia edildiği gibi bilimsel öğrenmeye olumsuz etki ediyor mu?
Şöyle bir tehlike var. Çocuğa önce doğal ilişkiler anlatılması lazım. Anne-baba ilişkileri… Sonra bilimi anlatmamız lazım. Daha sonra dini anlatmamız lazım. Bu sırayla üç aşama olmalı.
Ama en alta beşeri ilişkileri ve bilim koymadan hemen dini koyarsanız, onun üzerine bilimi koymak imkansızlaşır. Mesela bir Darvin’i ve Evrim Teorisi’ni anlaması o çocuk için çok zor olacaktır. Bunun yanı sıra Da Vinci gibi pek çok köşe taşları var. Sadece bilim olarak bakmamak lazım.
Bilim sanat, kültür birlikte verilmeli çocuğa. Tüm bunların ardından din verilmeli. Yoksa ‘cinlerim var benim’ diye anlatanlara inanan insanlar ortaya çıkar. Bunlar da toplumun dengesini bozan şeyler… ‘Var diyorsa vardır’ şeklinde bakıyor. ‘Keto’ diye biri çıktı ve pek çok kişi çok yüksek paralar vererek, bu adama gitti. Ben de gidenlere sordum ‘Doğa üstü bir gücü olsa, önce kendini iyi etmez miydi?’ diye… Böyle bir mantık yok.
Ancak insanlar buna inanıyor. Çünkü emek vermeden, çaba göstermeden istediği hemen olsun istiyor. Böyle bir şey yok. Eğer cahilseniz, eğitim almadıysanız ya da çaresiz hissettiğiniz zamanlarda böyle şeylere inanabiliyorsunuz.
Durumun eğitimden ziyade siyasi olduğunu iddia ediyorsunuz. Sizi böyle düşündüren nedir acaba?
Tüm olanlara baktığınızda yapılmaya çalışan bir politik bir durumdur. Ama bu durumdan en çok çocuklar zarar görecek gibi görünüyor. Ben şuna da karşıyım. Televizyon ve internette aileyi korumak adı altında bir takım yasaklamalar getiriliyor. Amaç aile koruması değil bence. Çünkü çocuğunuz kaç yaşında olursa olsun, ona çok iyi bir eğitim verdiyseniz, cinsellik korkulacak, utanılacak bir şey değildir. Kişi istediğini izlemeli, istediği siteye girmeli sonunda ise, kendi karar vermeli.
Dile getirdiğiniz iddialara cevap olarak ‘Yabancı filmlerde de dine ilişkin semboller, görüntüler işleniyor’ şeklinde itiraz da dillendiriliyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ama işte orada din eğitimi anlatılmıyor. Oradaki kahraman kilisenin önünden geçerken, kiliseye uğruyor duasını ediyor. Yani orada bir eğitim yok. Orada beyin yıkama ve zorunlu tutma yok. Yani kiliseye girmeden olmaz diye bir şey yok.
Yabancı filmlerde de din temasını, dini simgeleri oyunun bir parçası olarak görürüz. Dini bir boyut olarak yoktur. Din ile ilgili bir bilgi vermek amacı yoktur. Pek çok Yeşilçam filminde de vardı o kadar din unsuru. Biri öldüğünde cenazesinin kaldırılması, duasının okutulması, camiyi ve mezarlığı göstermesi gibi… Din özellikle ön plana çıkacak kadar gösterilmez.
Çizgi filmlere dönersek, yurt dışındaki çizgi filmlerde din nerede duruyor?
Onlarda din öğesi hiç işlenmiyor. Mesela çocuk kahramanımız annesi ile bir yeri gezerken bir yapıyı incelerken, yanında kilise varsa, onu da inceliyor ama o kadar. Dinle ilgili herhangi bir vurgu yok. Bizde eskiden çocuklara namaz öğreten kasetler vardı.
Orada da çizgi karakterleri ile ibadet anlatılmıştı. Çocuğuna bu konuda bir bilgi vermek isteyen kişi, o kasetleri alarak istediği eğitimi veriyordu. Ancak o zaman da bu kasetlerin korkutucu, dinin baskılarını, yaptırımlarını, cehennem korkusunu anlatmak yerine olumlu yanlarıyla dini anlatmasını istemiştik.
Kasetler, çocukları korkutacak, kafalarını karıştıracak bilgilerle doluydu. Çocuklara bizim ‘soyut işlemler’ dönemi dediğimiz döneme geçmeden henüz ‘somut işlemler’ döneminde, günah, şeytan, sırat köprüsü, cehennem, yanma gibi kavramların anlatılmaması gerekiyor.
Çocuk bunlardan çok korkuyor çünkü. ‘Bir hata yaparsam ben ne yapacağım?’ ya da ‘Annem, babam bir hata yaparlarsa onlara ne olacak?’ ‘Onlar ölürse ben nasıl hayatta kalacağım?’ şeklinde ciddi korkular geliştirebiliyor. Bu yüzden o çizgi filmleri hazırlayacak olan kişilere ve okullardaki din öğretmenlerine çok büyük sorumluluk düşüyor.
“GÜÇLÜ ÇİZGİ FİLM KARAKTERLERİ OLMALI”
Peki şu anda çok ünlü olan ‘Pepe’ karakteri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pepe’yi çok iyi biliyorum. Öncelikle Türkçe bir çizgi film karakterinin adı neden Pepe bunu sormak lazım. Ali, Ahmet, Mehmet, Fatma gibi Türkiye’de en fazla kullanılan isimlerden seçilebilirdi. İsminin Türkçe olmamasını başından beri eleştiriyorum. Pepe, başka bir çizgi film karakteri olan Caillou’ya çok benziyor. Minik birkaç çizgiyi de değiştirirsek, tamamen Caillou.
Ayrıca çok naif bir karakter. Bizde o kadar muhteşem çizerler var ki… Çok daha zengin karakterler çizebilirler. Bu kadar zengin, güçlü, konservatuarda eğitim almış insanlar varken, Pepe’nin olabilecek en iyi çizgi film kahramanı gibi sunulması, bana çok doğru gelmiyor. TRT’de olduğu için çok destek alıyor ama bizim zamanımızdaki çöp adamdan hiç farkı yok. Halbuki gelişmiş olması gerekirdi. Bizim çocuklarımız çöp adama layık değiller.
Başlangıç noktası bu olabilir ama kahramanın daha geliştirilmesi lazım. Örneğin ‘Avni’ karakteri iyi bir örnek. Çocuk psikolojisinde karşılaşabileceğiniz birçok sorunu canlandıran bir karakter… Annesi, mahallesi ve çevresi ile çok güzel ilişkileri var ve ismi Türkçe.
Medyaloji / Dilek KARAGÖZ